Tüm ön yargılarımı Orhaneli’nde bıraktım!
Önceki gün Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt’un daveti üzerine ilçeye gittik.
Tüm günümüzü geçirdiğimiz ilçede
anlatacak çok şey var. Yeri geldikçe, zamanı geldikçe, sık sık bahsedeceğim
Orhaneli’nden… Fakat önce Orhaneli’ne karşı ön yargılarımdan bahsetmek
istiyorum.
“Dağ ilçesi, Bursa’dan çok Kütahya’ya yakın…
Ne işimiz var bizim orada, dağ-bayır, gidip ne yapacağız ki…
İnsanlar orada neden yaşıyorlar anlamıyorum. Hiçbir şey yok orada…
Orhanelili Orhaneli’nde durmuyor, ben neden gideyim oraya…”
Bunları bir tek ben mi
düşünüyorum?
Eminim benim gibi düşünen birçok
kişi vardır.
İşte şimdi size neden bu ön
yargıları bırakmanız gerektiğini anlatacağım…
****
Yaklaşık bir buçuk saatlik yol, Orhaneli. O da şimdilik… Yakın zamanda tünel biterse eğer büyük bir zaman
kaybı önlenmiş olacak. “Orhaneli
Bursa’ya artık daha yakın” sözü gerçekleşmiş olacak.
Yolda giderken nereden bakarsanız
bakın 5 kilometrelik bir alan sokak
köpekleriyle dolu. Köpek çıkabilir tabelası bile konulmuş. Lütfen dikkat edin!.. Yavru köpekler
bir anda yolunuza çıkabilir.
Başkan Ali Aykurt’un haklı isyanı
geliyor aklıma… Bu köpekler buraya gökten indirilmedi. İnsanlar getiriyor. Daha
çok da şehirdeki ilçe belediyeleri. Topluyorlar, köpekleri barınak yerine dağ
bölgesine götürüp yol kenarına bırakıyorlar. Allah’tan Başkan Aykurt, insaflı da o da toplayıp, Kütahya sınırına
bırakmıyor.
O köpekleri gördükçe içimiz
yandı, içimiz yandıkça “Dünyaya her şeyi
sığdırdık da bir tek bu gariban yavruları sığdıramadık” sözü çınladı
kulaklarımda…
****
Dağ tepe tırmandıktan sonra, dar
yollara saptık. Sadağ Kanyonu’na
vardık.
“Merhaba doğa, ben geldim”
diyebileceğiniz bir yere geldiğinizi daha ilk nefesinizde anlıyorsunuz. Başkan
Ali Aykurt karşıladı bizi. Önce biraz sohbet, sonra suyun vermiş olduğu huzur
içerisinde kahvaltımızı yaptık. Çayımızı yudumlarken Başkan Aykurt, Orhaneli’yi
ve Orhaneli’nde yaptıklarını anlattı.
Anlattıklarını haber sitelerinde
bulabilirsiniz. Ben doğaya dönmek istiyorum…
Kahvaltı sonrası kısa bir yürüyüş
gerçekleştirdik. Bu yürüyüş, asırlık
ağaçların yemyeşil dalları arasından sızan tatlı güneşle muhteşem bir
manzarayla birlikte sürdü. Sadağ Kanyonu uzun bir parkur, yürümek
isteyeceğinize eminim. Doğal malzemelerden yapılmış köprüler üzerinden geçerek suyun akışını hissedebiliyorsunuz.
Ne yazık ki, uzun bir yürüyüş
yapamadım. Ama eminim ki, bir gününüzü orada gezerek geçirebilirsiniz. Hatta
biraz da sosyal medya için fotoğraf çekeyim derseniz, o gün o kanyondan çıkamayacaksınızdır. Her bir köşesi ayrı bir
fotoğraf karesidir çünkü…
****
Peki şehir merkezi?
Açıkçası gelişmiş bir şehir
merkezi beklemiyordum. Daha sade, köyden bozma bir ilçe gibi geliyordu Orhaneli
bana.
Ve fakat, gördük ki…
Gelişmiş olmasa da gelişmeye açık bir Orhaneli merkezi var.
Başkan Ali Aykurt, tam şehrin meydanına öyle güzel bir kafe açtırmış ki…
Sanırsın Orhaneli’nde değil de Nilüfer’de bir kafede oturuyorsun…
Bursa’nın merkezinde ne
içebiliyorsan, ne yiyebiliyorsan orada da yiyip içebilirsin.
Sıcak-soğuk kahveler, bin bir
çeşit çay, gazlı-gazsız içecekler… Aklınıza ne geliyorsa artık!..
Tam merkezde tam meydanda…
Doğal yapı bozulmadan çınarların
altında…
Artık bir moda haline gelen ‘Orhaneli’ yazısının hemen arkasında…
*****
Orhaneli’ne ilk defa geçen yıl Karavan Festivali’ne gitmiştim.
Festival alanına da festivale de
hayran kalmıştım.
Geçen yıldan buya çok fazla
çalışma yapılmış o alanda.
Yollar düzeltilmiş, cafe-restaurant bölümü yapılıyor, Bungalov
Evleri (Bu isme biraz taktım ben!
Önceden baraka dediğimiz tek odalı ahşap konaklama alanları artık yabancı bir
dille biliniyor) bitmek üzere…
Siz bu yazıyı okurken belki
açılmış bile olabilir. Eğer açılmamışsa da 10 gün içinde açılacaktır.
Başkan Ali Aykurt, bu bölgeyi
anlatırken, “Sadece festival
zamanlarında değil, sadece yazın değil, bu tesis artık her zaman karavan kamp
tatili yapmak isteyenlere açık olacak. Çadırda, karavanda kalmak istemeyenler,
Bungalov evlerde kalabilecek” açıklamasını yaptı.
Sanırım doğa tatilini seven
herkes bu habere sevinecektir. Çünkü geçen yıl karavancılar bu bölgeye
geldiğinde “bir hafta çok az, keşke daha
fazla burada kalabilseydik” demişlerdi.
*****
Şimdi final zamanı!..
Hayatımda ilk kez rafting yaptım…
Öncelikle şunu söylemeliyim ki,
korkulacak bir şey yok! Tüm güvenlik önlemleri anlınmış durumda. Bottan düşmek
için bir neden yok ortada. Sadece direktifleri uygulamanız yeterli olacaktır.
Rafting yapmak için elbise, yelek, ayakkabı, kask, bot, kürek… Yani ihtiyacınız olan her şey orada veriliyor.
Sonra sizi alıp rafting başlangıç
alanına traktörle taşıyorlar.
Buraya giderken doğanın tadını
çıkarabiliyorsunuz.
Botunuzda bir rehber oluyor.
Rehber aynı zamanda dümenin de sahibi. Öncelikle kısa bir bilgilendirme
yapılıyor. Su üzerinde ne yapacaksınız, ne yapmayacaksınız… Gibi…
Sonra bota biniyorsunuz ve tek
yapmanız gereken şey rehberinize kulak
vermek oluyor.
Sonrası zaten suyun akışına
kendinizi bırakmak.
Bu sporu yapan profesyonellerin
parkur için görüşlerini merak ediyorum. Sonuçta ben daha önce hiç bu sporu
yapmadığım için kıyaslama şansım yok. Fakat, bence bu parkur, daha önce hiç rafting yapmamışlar için de uygun bir
parkur. Hatta yüzme bilmeyenler bile burada rafting yapmanın keyfini
çıkarabilir.
Yaklaşık 40-50 dakika süren bir
serüvenin sonunda sizi yine bir traktör bekliyor olacak. Tesise müzik eşliğinde
turistik gezi yaparak döneceksiniz.
Tesiste duş da sıcak su da
mevcut.
Temizlendikten sonra
yorgunluğunuzu yine kendinizi doğaya bırakarak atabileceksiniz.
****
Peki hiç mi dezavantajlı kısmı
yok?
Elbette var.
Tabi ki bunu karavan kampı
yapanlar daha iyi bilirler fakat, bir konuda eleştirim olacak.
Özellikle karavanıyla bölgeye gelenlerin ilçe halkına da faydalı
olması için şehir merkezine çekmek gerekiyor.
Yani karavanını bırakıp şehir
merkezine de gidebilmeliler. Kamp
alanındaki tesisler karavancıların şehir merkezine gitmesine engel teşkil
edebilir.
Şehir merkezinde çok uzak bir yer
değil, fakat insanlar yine de yürümek istemeyebilir.
Fakat, kamp alanından şehir merkezine doğru bir yürüyüş parkuru
yapılırsa, insanları yürüyüş parkuruyla şehrin içine sokmuş olursunuz. Bu
sayede de ilçe esnafına yeni kazanç kapıları açılmış olur.
*****
Son Söz!
Muhteşem bir gün geçirdim
diyebilirim. Günün sonunda dağ
ilçelerine karşı tüm ön yargılarım kırılmıştı.
Hatta…
Günün sonunda Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt’a
karşı da tüm ön yargılarım kırılmıştı.
Dışarıdan bakıldığında, sert, resmi, geri planda kalan imajının
altında, neşeli, samimi, dürüst, açık sözlü
bir başkanla karşılaştım.
Kendisinden ‘köylü çocuğu’ olarak bahseden Başkan Aykurt, ilçeyi tam bir özel sektör yöneticisi olarak yönetiyor.
Tüm birim müdürlerini de yine özel
sektörde yöneticilik tecrübesi olanlardan seçmesi gösteriyor ki, Orhaneli’nin hedefi büyümek!..
Ve Başkan Ali Aykurt, bence bu büyümenin tarımla, sanayiyle değil de
turizmle, hatta doğa turizmiyle olacağının farkında.
43 yaşındaki genç Başkan Aykurt’un
görevi ne kadar daha götüreceğini bilemeyiz. Yerel seçimlere olağan koşullarda
2 yıl var. Bu süre zarfında hedeflerini tutturabilir mi?
Hedef demişken söylemeden
edemeyeceğim, Başkan Aykurt, vaat ettiği projelerinin yüzde 80’ini başarmış durumda.
Bunu da şöyle açıklıyor Aykurt: “Ben
zaten çok uçuk kaçık vaatler vermedim. Belediyenin çok borcu olduğunu
biliyordum. Bu nedenle plan ve program dahilinde vaat ettiğim projelerin yüzde
80’ini tamamladım. Daha 2 yılımız var. Vaat ettiklerimden daha fazlasını
yapmayı hedefliyorum.”
****
İlerleyen zamanlarda “Orhaneli’ne neden gitmeliyiz” başlıklı
yazımla tekrar bu ilçeyi anlatmaya devam edeceğim…
Bu yazı 04.06.2022
Tarihinde YeniDönem Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder