Geleceğe kim ne kadar borçlu?
Kapitalizim, sınırsız ihtiyaçlara karşılık sınırlı kaynak olduğunu söyler, sosyalizm ise sınırlı ihtiyaçlara karşı sınırsız kaynak olduğunu…
Aslında iki görüşte kendi
içerisinde haklı kendi içerisinde tutarlıdır.
Dünyada sınırsız kaynak vardır. Kaynaklar
eşit bölüşüldüğünde herkese yeter.
Dünyanın kaynakları sınırlıdır, herkes hunharca harcamamalı, herkese yetmeyebilir…
Kızılderili Atasözü der ki… "Son
ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam
paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak."
Anlayacak ama iş işten geçmiş
olacak…
****
Türkiye Limit Aşım Günü, bu yıl 22 Haziran!..
Yani dün itibarıyla geleceğimize borçlanmaya başladık.
Durun!..
Kaseti başa saralım.
Dünya üzerindeki yenilenebilir
kaynaklar ile insanların bu kaynaklara yönelik talebini değerlendiren
araştırmalar yürüten Küresel Ayak İzi Ağı’nın verileri,
dünyamızın bize sunduğu 1 yıllık doğal kaynakları ne zaman tükettiğimizi
gösteriyor. Küresel Ayak İzi Ağı’na
göre, dünyanın yıl
içine yenilenebilme kapasitesinden fazlasını tüketmeye başlayacağız.
Her yıl harcadığımız kaynağa göre
tarih belirleniyor. Mesela, geçen yıl 29 Temmuz itibarıyla borçlanmaya
başlamışız. Bir önceki yıl 3 hafta ilerideydi. 2019’da ise yine geriledi.
Şu anda biz 1.6 dünyamız varmış gibi tüketiyoruz.
Bunu artık sınırlandırmamız
gerekiyor. Daha doğrusu bununla ilgili bir kültür oluşturulmalı farkındalık
sağlanmalı.
****
Bursa Sanayicileri ve İşinsanları
Derneği (BUSİAD) ile Bursa İş Kadınları ve Yöneticileri Derneği (BUİKAD) buna
dikkat çekmek için ortak bir toplantı düzenledi.
Önce BUİKAD Başkanı Oya Eroğlu
konuştu…
“Bizler BUIKAD olarak üyelerimizle yaptığımız anketler sonucunda
dernek üyelerimizin ortalama aşım günü maalesef nisanın ortası çıktı. Henüz 4.
Ay bitmeden tüketiyoruz kaynaklarımızı. Bu durum bize alışkanlıklarımızı, iş
yapış biçimlerimizi değiştirmemiz gerektiği ile ilgili çok net mesaj veriyor” dedi.
Buradan anladığımız şey, BUİKAD
üyeleri her yıl ortalama Nisan ayından sonra geleceğe borçlanıyor. Ve bunu daha
aza indirmek için çalışmalar yapıyor.
****
BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı
Buğra Küçükkayalar ise Bursa özelinden örnekler verdi.
“Evliya Çelebi’nin, ‘Velhasıl Bursa sudan ibarettir’ dediği günler
mazide hoş bir seda olarak maalesef geride kaldı. Bursa, uzunca bir süredir, su
sorunları yaşayan bir kent. Su öncelikli konularımız arasında yer almalıdır.
Aslında Bursalılar olarak şanslı bir konumdayız. Bursa’mızın yüzde 45’i orman
alanı. Ormanlar karbon emer, oksijen üretir ve su kaynaklarının da vatanıdır.
Hedefimiz, sürekli dile getirdiğimiz tarım, turizm ve sanayi üçlü sac ayağına
eşdeğer özeni gösterip, su kaynaklarımızı koruyarak, orman alanlarımıza
dokunmayarak, çevresel etkenleri de göz önünde bulundurarak ve özellikle
gelecek nesillerimizi düşünerek gelişimimizi sağlamak olmalıdır. Bizler
taşıdığımız sorumluluğumuzun bilinciyle üzerimize düşeni yapmaya hazırız.
Çalışmalarımız da sürdürülebilir bir ekonomik sistem arayışı üzerine. Başarılı
olmamızın yolunun ise tüm Bursalı paydaşlar olarak ortak hedefler ve çalışma
birliği içerisinde olmamızdan geçtiğini biliyoruz” sözleri dikkat çekiciydi.
*****
Bu iki konuşmadan sonra da
aklımdaki soru şuydu… Benim geleceğe ne
kadar borcum var?
Sonra soru değişmeye başladı…
Ve “Sevgili büyüklerimin bana ne kadar borcu var?” oldu.
Sonra biraz daha değişti soru, “Her gün dünyaya bıraktığınız ayak izimiz,
kimin daha fazla… Fakirlerin mi zenginlerin mi?”
*****
İşte durum şimdi değişmeye
başladı.
Bursa Görüş Gazetesi’nden N. Nuri Yavuz, Bursa’da vatandaşlar
için sadece 140 civarı su kuyusu bulunurken sanayi için bin 400 su kuyusu
olduğunu söyledi. Yani, aslında dünyayı kirleten, kaynaklarını kullanan bizler
miyiz, yoksa sanayiciler mi?
Şimdi düşünün…
Ben sabah evimden çıkıyorum,
yaklaşık 2 kilometre kadar yürüdükten sonra toplu taşıma aracı olan Belediyenin
benzinli veya dizel yakıt kullanan otobüsüne biniyorum. Sonra otobüsten
iniyorum, metroya biniyorum. Akşam da aynı yolu kullanarak evime gidiyorum.
Benim dünyayı kirletme etkim ne kadar olabilir ki?
Peki, aile bireyleri kadar evinin
önünde otomobili olanların, 1 kilometrelik yolu bile araçlarıyla gidenlerin,
her gün AVM’lere alışverişe gidenlerin sırf keyif için barbükü partisi
verenlerin… (Daha sayayım mı?) Yani işin özeti, parası olanla parası olmayanın dünyaya bıraktığı iz, dünyadan
kullandığı kaynak aynı olabilir mi?
Su faturası, elektrik faturası, doğalgaz faturası, telefon
faturası, yol masrafı, mutfak masrafı gibi temel yaşam standartlarına zor
ulaşan insanların dünyaya bıraktığı iz olabilir ki…
Ben söyleyeyim mi?
Sıfır!..
Peki bu insanlar nasıl bir
tasarruf yapabilir?
Mesela ekmek alınca poşet almasın
mı… Poşetle dünyaya katkı mı sağlasın?
****
BUSİAD Başkanı Buğra
Küçükkayalar’ın toplantı sonrası söylediği söz çok hoşuma gitti…
“Devlet çevreyi kirletenden daha fazla vergi alsa, kirletmeyenden
daha az vergi alsa adalet sağlanmış olur”
dedi.
Ben de şakayla karışık kendisine
şu cevabı verdim…
“Devleti hiç araya katmayalım, dünyanın kaynaklarını daha fazla
kullanan, dünyanın kaynaklarını daha az kullanana aradaki farkı ödesin…”
Bence böylesi daha adaletli olur…
Yorumlar
Yorum Gönder