Gazeteci Arif Tozan’ı tanır mısınız?
Google’da aratmayın hiç çıkmaz… En iyisi ben sizinle bir yazısını paylaşayım.
“Otobüse bin.
Vapura bin.
Oradan in, metroya bin.
Hepsi kalabalık.
Hepsi mahşer gibi.
Bu gidişin sonu ne olacak?
Bu şehir daha kaç kişi alacak
içine?
Geçenlerde televizyonda dinledim.
Osmanlı atalarımız zamanında,
elini kolunu sallayan giremezmiş bu şehre.
Sayın Cumhurbaşkanımız, belediye
başkanıyken ne demişti?
‘İstanbul’a girmek için vize
mecburiyeti olsun’ demişti.
İşte devlet adamı, işte program,
işte plan.
Hadi yetkililer.
Hepinize sesleniyorum.
İstanbul için bir tedbir alın.
İş işten geçmeden!
Yoksa bu milletin ahını
alırsınız.”
****
Yazı nasıl?
Sade, okunaklı, halk dili, gereksiz kelimeler bütünü, övgü,
tehdit, her şey var…
İşte Arif Tozan’ın gazeteciliği bu!...
***
Gerçekte Arif Tozan diye bir
gazeteci yoktur. Arif Tozan, bir kitap kahramanıdır. Zülfü Livaneli, Konstantiniyye
Oteli kitabına yerleştirmiş bu kahramanı.
Bugün beni, bizi ve siz değerli okurları işte bu karakterle vurmuş…
Livaneli, Arif Tozan’ın geçmişini
şöyle özetliyor:
“Arif Tozan çalıştığı gazeteye ofset çırağı olarak girmiş, zamanla
yükselmiş gazetenin dağıtım ve insan kaynakları gibi birimlerinde çalıştıktan
sonra halkın dertlerini dinleyip yansıtacağı bir köşe verilmişti. Kurnaz bir
insandı. Yazarlık deneyimi yoktu ama gerçek yazarların kibrine gıcık olarak
‘odunu koysam yazar yaparım’ diyen daha büyük egolu patron sayesinde bir köşeye
sahip olabilmişti. Yazılar ne kadar basit olursa o kadar çok okunuyordu.
Zamanla ünlü oldu. Çünkü çalıştığı bol renkli bol resimli gazetenin
politikasına uygun olarak halkın anlayabileceği gibi yazıyordu. Zaten başka
türlüsü de elinden gelmezdi. Hatta Türk basınına bulaşıcı hastalık gibi yayılan
en ciddi gazete yazarlarının bile öykündüğü bir ‘tarz’ yaratmıştı el
yordamıyla.”
****
Zülfü Livaneli bir gerçeği gazeteciler olarak yüzümüze yüzümüze
vuruyordu.
Gerçekten de biz okunmak için mi
yazmalıyız, bu kaygımız her zaman olmalı mı, tarihi bilinçle yazmamız gerekmez
mi ve yahut biz gazeteciler toplumun ‘aydınlık’
kesimi olmamız gerekmez mi?
Şimdi kaç gazeteciye ‘aydın’ sıfatı veriliyor?
****
Son Söz!
Sevgili okurlarımız. Gerçekten bilgilenmek mi istiyorsunuz,
yoksa; ‘rahat okuyabileceğim bir yazı yaz, beni sıkma, boğma’ mı diyorsunuz?
Bunu ciddi ciddi soruyorum.
Lütfen cevaplarınızı bildirin. Gereksiz laf kalabalığı yapmamızı istiyorsanız
eğer, hepimiz birer söz sanatçısıyız
yaparız!..
Bu yazı 20.02.2022
Tarihinde YeniDönem Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder